25 Ağustos 2010 Çarşamba
Rehber Nedir ?
BİRİNCİ BÖLÜM
REHBERLİK NEDİR
REHBER NEDİR? REHBERLİK NEDİR?
Günlük dilde rehber, kılavuz, yol gösterici, başka kişilerin amaçlarına en kısa yoldan, sağlıklı bir biçimde ulaşmaları için yol gösteren, gidilecek yeri, yerin özelliklerini ve yolları, güzergahları ve özelliklerini bilen, gidilecek yer ve yolları hakkında geniş ve doğru bilgilere sahip olan, kendisine gereksinmesi olanlara açıklamalarda ve tanıtımlarda bulunan, yol gösterme, açıklama ve tanıtma yöntem ve tekniklerini iyi bilen kişiye denir. Rehberler, çalışma alanlarında uzman kişilerdir.
Bu genel tanımına bakarak rehberin işlevinin, gereksinmesi olan kişilere yardım etmek olduğu açıkça ortadadır. Öyleyse rehberi, “kendisine gereksinmesi olan kişilere yardım eden kişidir.” diye kısaca tanımlayabiliriz. Rehberin tanımı bu biçimde kabul edildiğinde rehberlik de “gereksinmesi olan kişilere kılavuzluk etme, yol gösterme, onların amaçlarına, hedeflerine sağlıklı olarak ulaşabilmeleri için yardım etme işi” olarak tanımlanabilir. Dolayısıyla, “Rehberin işi, gereksinmesi olanlara rehberlik etmektir.” yargısı ortaya çıkar.
Örnek olarak bir turizm rehberini ele alalım. Turizm rehberi, rehberlik yaptığı bölgedeki turistik denilebilecek her yeri, gidilecek yolları ve nasıl gidileceğini tüm özellikleriyle bilir. Ancak yalnızca gidilecek yerin ve yollarının özelliklerini bildiği gibi o yerin özelliklerine göre, o yere gidebilecek insanların ne olması gerektiğini de bilir, bilmelidir.
Van kentimize kadınlı erkekli, genç, yaşlı ve çocuklardan oluşan 30 kişilik bir turist grubu geldiğini ve Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkmak istediklerini varsayalım. Grubun amacı nedir? Tatillerini iyi biçimde değerlendirmek, yeni yöreler tanımak. Hedefi nedir? Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkmak. Tanımadıkları bu yörede, amaçlarını gerçekleştirmek ve hedeflerine ulaşmak için ne yapmaları gerekiyor? Tabii ki kendilerine, yöreyi, yolları, güzergahları, konaklama yerlerini, yollardaki olumsuzlukları, tehlikeleri çok iyi bilen bir rehber gerekiyor. Bir turizm bürosuna giderek rehberi buluyorlar. Rehber, turist grubuna gidilecek yolların ve zirvenin özelliklerini, yolculuk süresince oluşabilecek olumsuzlukları, tehlikeleri, alınacak önlemleri, çıkışın kaç gün süreceğini, nasıl inileceğini, ne gibi araç ve gereçlere gereksinmeleri olduğunu, belli bir yere kadar minibüsle daha sonrada yaya olarak yola devam edileceğini açıklıyor. Fakat, gruba baktığında 70 yaşlarında ihtiyarların ve 8-10 yaşlarında birkaç çocuğun bulunduğunu görünce, yaşlıların ve çocukların bu yolculuğa dayanamayacaklarını, bu nedenle gelmemeleri gerektiğini söylüyor. Ayrıca grup içerisinde kalp,akciğer, astım vb hastaların bulunup bulunmadığını soruyor. Varsa onların da gelmemelerini istiyor ve sorumluluk alamayacağını söylüyor. Hatta, işi daha da ileri götürerek, sorumluluk almamak için, hastalarından “bu yolculuğa, tırmanışa uygundur” diye birer doktor raporu istiyor. Böylece rehberlik edeceği kimseleri tanıma yoluna gidiyor, onları riske sokmaktan çekiniyor. Sağlık testinden geçen turistlerden uygun görülen 18 kişi ile tırmanışa çıkılacağı belli oluyor. Ve yolculuk için gereken yiyecek, su, ilaç, harita, pusula, diğer araç gereçler hazırlanıyor ve belirlenen en uygun zamanda yolculuğa çıkılıyor.
Bu örnekte rehberin yaptığı iş nedir? 18 kişilik bir turist grubuna dağa tırmanmak, amaçlarını gerçekleştirmeleri, hedeflerine ulaşabilmeleri için işi yolu yordamı bilen bir kişi olarak yardım etmektir.
Şimdi de şöyle düşünelim: Söz konusu turist grubu, rehbere, yardıma gereksinmeleri olmadığın, ellerinde harita olduğunu, haritadan yararlanarak dağın zirvesine ulaşabileceklerini söylüyorlar. Kimseye zorla rehberlik yapılmaz. Yardım gereksinmesi olana ve yardım isteyene, yardımı kabul edene yapılır. Ve, 30 kişilik turist grubu, rehber almadan kendi doğru bildiklerine, sandıklarına göre, kendi akıllarına göre çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek zirveye doğru yolculuğa başlıyorlar. Fakat yolların özelliklerini, güzergahları bilmedikleri için yanlış patikalara sapıyorlar, orman içlerinde nereye gittiklerini bilemeden günlerce yürüyorlar. Bu arada, çocuklar ve yaşlılar, bu yolculuğa dayanamıyor, mızmızlanmaya başlıyorlar, grup liderine bağırıp çağırıyorlar, biri kalp hastası, diğeri astım olan iki turist krizler geçiriyor ve bu durumda ne yapacaklarını şaşırıyorlar. Çok kötü durumdalar. Herkes birbirini eleştirmeye başlıyor, yaşlıları ve çocukları, hastaları yanlarına aldıklarından, ve daha çok da bir rehber almadıklarından dolayı çok pişman oluyorlar, dönüşe karar veriyorlar. Hastaların kurtarılması için, önden iki kişiyi en yakın yerleşim birimine doktor bulmaya gönderiyorlar. Kısacası, gezileri zehir oluyor; amaçlarını gerçekleştiremiyor, hedeflerine ulaşamıyorlar.
Soru : Turist grubu neden bu duruma düştü?
Yanıt : Çevreyi, yolları, yolların özelliklerini bilmedikleri, tanımadıkları için. Yalnızca bu kadar mı? Kendilerine ellerindeki haritaya ve eski bildiklerine güvendikleri için.
Soru : Neden pişman oldular?
Yanıt: Tanımadıkları, bilmedikleri bir yerde, konuda, kendi kafalarına göre takıldıkları, rehber almadıkları, bilen birilerine danışmadıkları için.
Atasözü ne diyor? “Danışan dağlar aşmış, danışmayan şaşmış, kalmış.”
Bu öykücükten (anekdottan) rehberin, rehberliğin ve danışmanın, bilgilenmenin amaçlara ulaşmada ne denli önemli olduğunu anlamış oluyoruz.
REHBERLİĞİN ORTAYA ÇIKMASINI GEREKTİREN GELİŞMELER
Rehberlik hizmetlerinin ortaya çıkmasına yol açan toplumsal, düşünsel ve bilimsel gelişmeler şöyle sıralanabilir:
1. Meslek seçiminin zorlaşması : Teknolojik gelişme ile birlikte ortaya çıkan endüstrileşme ve kentleşme olgusu, rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerini ortaya çıkaran koşulların başında gelmektedir. Gelişen endüstrileşme, meslek çeşidini hızla artırmış ve uzmanlaşma gerektiren mesleklerin doğmasına neden olmuştur. Bu da meslek seçme durumunda olan bir gencin karşısında seçeneklerin artmasına yol açmıştır. Ve kişinin meslekleri algılayabilmesi ve kendisine uygun olanı seçebilmesi için onları yakından tanıması gereklidir. Bu nedenle 20. yüzyılın başlarında gençlere meslek olanaklarını tanıtmak üzere, sistemli hizmet verecek rehberlik örgütleri kurulmaya başlanmıştır. İlk meslek bürosunun kurulduğu yıl (1908 Amerika-Boston), meslek rehberliğinin başlangıcı ve meslek bürosunun kurucusu Frank Parsons da rehberliğin babası sayılmaktadır.
2. Bireysel farkların eğitimde dikkate alınması zorunluluğu: Teknolojinin gelişmesi ve demokrasi ideallerinin benimsenmesi sonucunda temel eğitimin zorunlu hale getirilmesi ve yaygınlaştırılması, toplumun çok değişik kesimlerinden gelen ve yetenek, ilgi, değer ve eğitim gereksinmesi birbirinden farklı bireylerin aynı sınıflarda toplanmalarına yol açmıştır. Vaktiyle ortalama öğrencilere göre hazırlanmış olan öğretim programları, öğrencilerin çeşitlenmesiyle oluşan heterojen gruplarda yetersiz kalmış; programlar değişik gereksinmelere göre çeşitlendirilirken, öğrencileri de yeteneklerine, ilgilerine göre gruplama gereği ortaya çıkmıştır. Farklı öğretim programlarına, uygun öğrencilerin yerleştirilmesi için psikolojik incelemelerin yapılmasını ve öğrencilerin niteliklerine göre uygun programlara kendiliklerinden yönelmesini sağlamak üzere rehberlik ve psikolojik danışma hizmetlerine gerek görülmüştür.
3. İlerici eğitim anlayışının benimsenmesi: Yirminci yüzyıla değin egemen olan klasik eğitim anlayışı, öğretimde başkalarının deneyimlerinin aktarılmasına ve zihin disiplinine önem vermekteydi. Bireysel farkları dikkate almayan böyle bir anlayış, öğrencinin akademik (bilgisel) başarısını en önemli ölçüt olarak almakta, derslerinde başarısız olan öğrenciyi, hemen her alanda başarısız saymaktaydı.
Oysa, bu eğitim anlayışına bir tepki olarak ortaya çıkan İlerici Eğitim anlayışı, öğrenciyi eğitim ve öğretimin odak noktası yaparak onu duygu, düşünce ve değerleri ile bir bütün olarak görmektedir. Öğretmen, öğrencisinin her türlü gelişim sorunu ile ilgilenme ve öğretim etkinliklerini onun ilgi ve gereksinmelerine uyarlama sorumluluğunu duymaktadır. İlerici eğitim anlayışının uygulandığı okullarda öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin tanınması için rehberlik hizmetlerine gereksinme olduğu açıktır.
4. Demokrat toplumlarda bireylere tanınan seçme özgürlüğü: Çağdaş toplumların benimsediği demokratik yaşama biçimi de rehberliği gerekli kılan koşulların başında gelmektedir. Demokratik toplumlarda hiç olmazsa ilke olarak, her bireye eğitim görme ve toplumdaki meslek ya da toplumsal sınıf hiyerarşisinin en üst basamaklarına yükselme hakkı tanınmıştır. Ancak bireylerin eğitim olanaklarından yararlanabilmeleri, sahip oldukları ekonomik olanaklar ve içinde yaşadıkları çevrenin kültürel değerleri, yani eğitime verilen önem ile sınırlıdır. Ekonomik ve kültürel olanakların kısır olduğu çevrelerde, ancak üstün yetenekli bireyler, engelleri aşarak toplumun üst düzeylerinde kendilerine bir yer kapabilmektedirler. Yani demokratik toplumlarda bir kimse çok çalışarak ve var olan olanakları kullanarak yeteneklerini geliştirebilir ve toplumsal konumunu ilerletebilir. Bireylerin seçme özgürlükleri arttıkça, karar verme durumunda sorumlulukları da artmaktadır. Doğru karar verme sorumluluğu ile karşılaşan bir kimse, seçenekleri daha yakından tanımak istemekte ve profesyonel bir yardıma gereksinme duymaktadır. İşte bu yardımı da rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri karşılamaktadır.
5. Demokratik yaşamın karar verme gücüne sahip bireyler gerektirmesi: Gelişen teknoloji, daha çok yetişmiş insan gücü gerektirmekte, demokratik yaşam, daha bilinçli, tercihlerini daha akıllıca yapabilen bireylere gereksinime göstermektedir. Doğru karar verme gücü ailede, okulda ve diğer çevrelerde, bireyin diğer bireylerle ilişkilerinde karşılaştığı seçme ve karar verme fırsatlarında geçirdiği deneyimlerle gelişmektedir. Rehberlik ve psikolojik danışma, bireye karar verme durumlarında plânlı ve sistemli yardımlar sağlayarak, onun karar verme becerisini geliştirmesine katkıda bulunmaktadır.
6. Eğitimde bireyin duygusal yönüne verilen önemin giderek artması: İnsan, düşünen ve duygulara sahip olan bir varlıktır. Ancak, eğitimde insanın bilişsel yönüne fazlaca önem verildiği, duyuşsal yönünün ise ihmal edildiği görülmektedir. Öğretmenler, genellikle öğrenciyi yalnızca öğrenen zihinsel bir varlık olarak görmekte, tüm sorunlara akıl ve mantıkla yaklaşmasını beklemektedirler. Bilgi aktarımı her zaman ön plânda olmakta, öğrenme sürecinin gerisindeki etmenler çok kere göz ardı edilmektedir.
İnsanın bir bütün olarak gelişmesi, duygusal dünyasının da anlaşılmasını ve geliştirilmesini gerekli kılar. Bir kimsede davranış değişikliği olabilmesi için kişinin önce o davranışının gerisindeki duyguyu fark edip yaşaması gerekir. Freud, insanın aklı ile değil, farkında olmadığı bir takım istekleri ile davrandığını ortaya koymuştur. Bugün, davranışların gerisinde bilinçli ya da bilinçdışı duyguların varlığı kabul edilmekte, bunların bastırılmadan, tam olarak yaşanmasının psikolojik sağlık için gerekli olduğu kabul edilmektedir. Duyguların incelenmesi ve yaşanması ise psikolojik danışma hizmetlerinin sağladığı bir yardımdır.
7. Psikometride gelişmeler: İnsanlar arasında sayılamayacak kadar çok yönden farklar olduğu her zaman ve herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu halde bu özelliklerin bilimsel yollarla ölçülmeye başlanması 19. yüzyılın sonlarına rastlar. Bugünlere değin yapılan psikometrik çalışmalar, oldukça gelişmiş; artık bireysel farklar; kişinin kas gücü, tepki hızı, ağırlıkları ve sesleri ayırt etme gücü, zekâ derecesi, belleği, ilgi, beceri ve yetenekleri, kişilikleri, kesin denilebilecek biçimde ölçülebilir ve değerlendirilebilir duruma gelmiştir. Psikotekniğin “İşe göre adam, adama göre iş” biçiminde formülle nen temel ilkesi, psikometrik ölçümlerin gelişmesi sonucu değerini bulmuştur. Bugün okullarımızda öğrencilerin alan/bölüm, seçmeli ders ve meslek seçimleri konusunda kendi
gerçeğine uygun doğru seçmeler yapması, doğru kararlar vermesi için rehberlik ve psikolojik danışmaya gereksinmeleri olduğu ortadadır.
8. Akıl sağlığına verilen önemin artması: Gelişmiş demokratik toplumlarda insana verilen değer, onun akıl ve ruh sağlığının korunması için yapılan girişimlerde de kendini göstermiştir. Akıl ve ruh sağlığını tehdit edici olumsuz yaşam koşullarının düzeltilmesi, akıl sağlığı merkezlerinin, çocuk rehberlik kliniklerinin açılması, bu anlayışla yapılan çalışmalara örnek sayılabilir.
Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri, öğrencilerin kişilik gelişimleri için en uygun ortamı yaratmak yolundaki çalışmaları ile akıl ve ruh sağlığının korunmasına ve geliştirilmesine en önemli katkıyı sağlamaktadır. Öte yandan bireylerin akıl ve ruh sağlığını koruma gereğinin anlaşılması, okullarda psikolojik danışma hizmetlerinin gelişmesine olanak sağlamıştır.
Sonuç olarak;
sıralanan ve açıklamaları yapılan rehberliği ortaya çıkaran gerekliliklerin, olumlu sonuçlar yaratabilmesi için okuldaki yönetici ve öğretmenlerin, rehberlik ve psikolojik danışma sürecine etkin bir biçimde katılabilecek düzeyde anlayış, bilgi ve beceri kazanmaları gerekmektedir.
REHBERLİK ANLAYIŞINDAKİ GELİŞMELER
Rehberlik, 20. yüzyılın başlarında ABD’de ortaya çıkmış ve en çok bu ülkede gelişme göstermiştir. Avrupa ülkelerinde bu alanda ileri düzeyde bir gelişme görülmemektedir. Ülkemizde ise, özelikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ABD’den etkilenerek rehberlikten söz edilmeye başlanmıştır.
mirc indir
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder